-
1 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
-
2 faute
n f1 yanlış [jan'ɫɯʃ]2 hata yapmak3 sorumluluk [soɾumɫu'ɫuk]4 sans faute kesinlikle◊Venez demain sans faute. — Kesinlikle yarın geliniz.
5 faute de -olmadığı için◊Il ne lit pas faute de temps. — Vakti olmadığı için okumuyor.
-
3 erreur
-
4 énorme
-
5 grave
См. также в других словарях:
hata etmek (veya işlemek) — yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kusûr — (A.) [ رﻮﺼﻗ ] 1. kasırlar. 2. eksiklik, hata, ihmal. ♦ kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ceviz kırmak — yanlış tutum veya davranışta bulunmak, hata yapmak Onun kırdığı cevizler artık haddini aştı. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
pot — is. 1) Kötü dikiş sebebiyle kumaşta oluşan büzülme veya kıvrım Ceketinin arkasındaki potlar, bugün mutlaka her zamandan çok ensesine binmişti. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Poker vb. iskambil oyunlarında oyuncuların tümünce ortaya sürülen eşit… … Çağatay Osmanlı Sözlük